Bu Blogda Ara

Sayfalar

29 Ekim 2014

Cumhuriyet Doksanbir Yaşında

Öncelikle şunu belirtmem gerek, eğer hayatınızda Mustafa Kemâl Atatürk gibi bir önderiniz varsa sizin hayatınızda masallara ihtiyacınız yoktur.


Bugün eğer bu coğrafyada huzur içinde yaşayabiliyorsak bunu Cumhuriyet sayesinde borçluyuz.


Bugün siz rahatça gezebiliyorsunuz ama o topraklar kolay kurtarılmadı.
Netekim Mehmet Akif Ersoy her ne kadar cephede şahsen bulunmadıysa dahi dizelerinde bunu hep anlatır.
Merak edenler alttaki resme dikkâtli baksınlar.


Ne olursa olsun bu vatan asla ve asla sahipsiz değildir.
Cumhuriyet Bayramımız Kutlu Olsun!


Bakın Google bile kutluyor =))))

28 Ekim 2014

Aybaşı Taym

Bugün tuhaf bir konu yazıyorum ama hayatımda hiç bu kadarını görmedim.
Milletin işi gücü kalmamış, artık aybaşını konuşmaya başlamış.
Resimlerden gördüm, çok da güzel hazırlamışlar yazıyı.


Böyle günlerde her hareketin bir sebebi vardır.
Aslında belli ama sonucu başka taraflara çekmeye meraklıdır kadın milleti.
Sosyâl Media'larına bakarsanız yazdıklarından kafalarına bir şey gelmiş oldukları bellidir.


Bebek sahibi olmamanın cezası bu kadar ağır olmamalı.
Bir kadın her ay bebek yapmaya çalışmamalı.
Hele bekârlar, bekârken bebek yapılır mı hiç?


Bu devirlerinde kadınlar kendilerini güzel bile olsalar çirkin hissederler.
Onun için üstlerine fazlama gitmemelisiniz.


Aynen beklerken gereksiz yere bekletmeyi göze alıp gittiğini haber vermemek gibi onların da malum günlerinde rahatça yatmaları veya oturabilmeleri sözkonusu bile değildir.


Yüzlerinde gerekli gereksiz yerlerde sivilceler çıkar, çıksa neyse de, sivilceleri yok edeyim derken başka bir tarafta daha büyük patlar.


Tabi bunun üzerlerine birçok şeye çok aşırı tepki verebilirler, bunun için son derece dikkâtli olmak gerekir.
Yani malûm günlerde kadınlarla tartışmaya girmeyin, her an kafanıza bir tabak veya odun yiyebilirsiniz.


Beyaz giyme söz olur, siyah da giysen toz olur, bence gel birlikte kaçalım, belki muradımız tez olur.
En azından böyle zamanda beyaz da giymek zorunda kalsanız en azından bazı sözlerin maksadlarına aşmalarını engellemiş olusunuz.


Malesef ne yaparsanız yapın bu doğal döngüden kaçışınız mümkün bulunmamaktadır.
Sadece iki seçeneğiniz var:
1. Karnınızda çocuk olacak.
2. Doğurganlığınız sona erecek.


Bu dönemde sadece iki şey gerek size: Çikolata ve Ultira Pirima.


Siz erkeklerin sevgileriyle ve duygularıyla oynar mısınız? Alın bu da size her ay yukarıdaki tarafından kesilen ceza. Artık ne yaparsınız bilmiyorum.

Yalan Yakalama

Hayatta en nefret ettiğim şey bana alakasız bir konuda gerekli gereksiz yalan söylenmesidir.
Evet, hepimiz bazen yalan söylemek zorunda kalabiliriz.
Ama yalan söylemek hiç iyi bir şey değildir, arkasını kurcalayınca başka başka şeyler çıkar.
Aslında karşınızdakinin yalan söyleyip söylemediğini anlamak çok fazlama da zor değil, ama gerçekten anlayabilmeniz için üstad olmanız gerekmekte.
Çünkü dil yalan söylerken diğer organlar buna öyle bir tepki veriyorlar ki akla hayale gelmesinin mümkünâtı bile yok.
Size birkaç tanesini derledi ben bugün.


Cümlelerindeki Tutarsızlık.
Bunlardan en basiti karşılıklı konuşurken meydana gelir, bir çok gerekli gereksiz ayrıntı ve lâf kalabalıklığına girer. Eğer çok fazla ayrıntıya giriyorsa ve işin tuhafı bu ayrıntılarda birbirlerini tutmayan bir başka ayrıntı varsa bir şeyleri sizden saklıyor olabilir.


Sorularınızla Şaşırtın.
Dikkâtle izleyin ve sonra hiç beklemediği anda hiç beklemediği bir soru sorun. Cevabı düşünürken çok fazla dalıp gittiyse muhtemelen yeni bir hikâye yazıyordur.


Davranışlarını İnceleyin.
Konuşurken davranışları değiştiyse (Sakin biriyken endişeli, heyecanlı biriyken sakin davranmaya başladıysa) size söylemediği bir şeyler olabilir.


Birçok İnsanın Sahte Gülümsemeleri Fark Edilebilinir.
Ya zamanlama yanlıştır, ya uzun sürer, ya da gülümsemeyle öfkeyi aynı anda görebilirsiniz.
Bu da bir şeyler sakladığının göstergesi olabilir.


İçgüdüsel Tepkilere Dikkât.
Bazen içgüdüsel tepki veya kadın sezgisi der geçeriz. Ama İsviçreli Bilimadamları içgüdüsel tepkilerimizin doğru olduğunu bile iddia edebiliyorlar.


Mikro Mimiklere Dikkât.
Bayağı bir ustalık gerektirse dahi karşınızdakinin bir anlık belirli belirsiz mimiklerini fark edebilirseniz kendini ele verecektir.


Çelişkileri Fark Etmeye Çalışın.
Kullandığı kelimeler ve ses tonu, el hareketleri ve kelimeler, ya da ses tonu ve yüz ifadeleri birbirlerine uyum göstermeyebilir.


Huzursuzluğunu Hissedersiniz.
Göz teması kurmaması, terlemesi, uzak noktalara bakması söylediklerinin gerçekliğini su götürebilir.


Ayrıntılarda Boğulduysanız Dikkât.
Anlattığı hikâyede çok fazla ayrıntı varsa ortaya çıkmasını istemediği başka şeyler olabilir.


Anlattıklarının İçinde Gerçek Olduğunu Düşündüğünüz Doğruya Odaklanın.
Bu gerçek karşınızdakinin neden yalan söylediğini ortaya çıkartacaktır.

27 Ekim 2014

Zaman Makinesi

Eğer geçmişte yaşasaydık ne yapardık?
Günümüzün teknolojisiyle geçmiş nasıl olurdu?
Bu yazımda size geçmişin resimleri günümüzde olsa neler olurdu ve orada yaşıyor olsaydık ne hissederdik tarzı bir yolculuğa çıkartmak istedi ben.
Bir zaman makinemiz olsaydı ne olacaktı?


Burası Temple Bulvarı'nın 1838 yılındaki hâli.
Aslında kalabalık bir cadde ama zamanın kamerası bu resmi on dakikada kaydedebilmiş, kaynağının yalancısıyım. Tabi günümzdeki resim çekenler bu resmi kimin çektiğini de bilmezler, ben size adını da arz edeyim, Louis Jacques Mande Daguerre (18.11.1787 - 10.7.1851) Resmi kaydetmesi çok uzun sürdüğü için kalabalığın bu kadar bekleyemeyeceğini göz önüne alacak olursak boş görülmesi normâldir. Tek istisnası da ayakkaplarını bu kadar uzun süre cilâlatacak kadar bekleyen adam, büyüttüğünüzde net olarak görebilirsiniz.
Dünya üzerinde bir insanın çektiği ilk resim.


Bir zamanlar nüfusumuz hakikaten bu kadarmış, kocaman İstanbul'un ama, sadece sur içinin değil.
O zamanlar İstanbul'un kapıları sabah ezanıyla açılır, yatsı ezanıyla kapatılırmış.
Günümüzde moderin sitelerin olduğu tarzda, koskoca İstanbul'a girebilmek gerçekten zor ve meşakkâtli bir işlemmiş.


Aslında keşke 1944 yılına geri dönüp de geçen yıl uğruna savaştığımız Gezi Parkı'nın ağaçlarının dikildiği zamanda diken işçilerden biri olmayı istemez miydiniz?


Ya da 1935 yılına gidip Cadde-i İstiklâl'de nüfus sayımının olduğu gün bomboş caddede kafanıza göre takılmak istemez miydiniz?
Ama orada gezerken kolluk kuvvetlerine yakalanmamaya çalışın, çünkü o dönemlerden çok yakın zamana kadar nüfus sayılırken hâlkın sokağa çıkması yasaktı.


Günümüzde gökdelenlerin en fazlaca bulunduğu Mecidiye Köyü'nün bir zamanlar İstanbul'dan ayrı bir köy, hem de bildiğiniz köy olduğunu biliyor muydunuz?
Hani ineklerin, tavukların ve dut ağaçlarının bolca bulunduğu bir köy.
Bu haber 1932'den kalma.


Gökdelen demişken aklıma eğlence mekânları geldi, burası da Kuruçeşme'nin girişi, hani günümüzde Reina, Laila, Macro Center gibi binaların yükseldiği sahil Tramvayların zamanında İstanbul'a kömür tevzi edilirmiş.


Tabi o zamanlar da traffuck büyü bir sorunmuş, ama bu Kabataş Araba Vapuru İskelesi'ndeki karşı kıyı olan Üsküdarı'na geçebilmek için araba vaporu bekleyen arabaların oluşturduğu yoğunluk.
O zamanlar bu vapur saatta bir sefer işlediği için bu resimdeki arabaların kaç saatta karşıya geçeceği matematik sorusu olsun.


İşte sırf bu yüzden Boğaziçi'ne günümüzde bile kullandığımız köprüyü yaptırdık.
Köprü kendini amorti ettiği zaman geçiş ücretsiz olacaktı ama sadece bu köprünün günümüze kadar getirdiği parayla en az onbeş köprü daha yapabilirdi, hem de çevre yollarıyla birlikte.


Altın soru geliyor, burası neresi?
İnanmayacaksınız ama Maslak. Gökdelenlerin başkenti.
Ama o zamanlar aynı Mecidiye Köyü gibi bildiğiniz köymüş.


Mecidiye Köyü demişken artık köyden kente doğru kentsel dönüşüm zamanlarından bir resim, ama o zamanın kentsel dönüşümü.
Günümüzde bu sokağın sağ tarafında Astoria Alışveriş Merkezi yükselmekte.
Ama o zamanlar köpek bağlasaydın oraya durmazdı.


İşte bir zamanın Köprü'sü.
Günümüzde aynı manzara Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet Köprülerinde her gün yaşanmakta.
O zamanlar dediğim 1970'lerin sonlarına kadar vaporlar Galata Köprüsü'ne yanaşırlardı, Eminönü'deki iskelelerin hiçbiri mevcud değildi.
Ha, vaporların yanaşma ve kalkma zamanlarında köprü çok fena sallanırdı o ayrı bir konu. Çünkü Galata Köprüsü dubalar üzerinde yapılmıştı, günümüzdeki gibi kazıklı değildi.


Herkes o dönemin insanlarının medeni olduğundan bahseder, ama ter kokuları hakkında yapabilecekleri fazlama bir şey yokmuş ki İett otobüslerine yazın parfüm sıkacakmış, hem de her sefer sonrası son duraklarda.
Tabi her zamanki gibi bir özenti sonucu, çünkü 1966 tarihli bu haberde Madrid Büyükşehir Belediyesi otobüslerine parfüm sıkmaya o zamanlar başlamış.
Bu kadar parfümü nereden bulacaklardı ve uygulamaya konuldu mu konulmadı mı bilmiyor ben.


Galiba kullanmamışlar veya bulamamışlar ki bu kadar insanın kokusu zamanla bir efsahane olan Kubağalıdere'yi Bokludere'ye çevirdi.
Bir zamanlar çöp yerine ördekler ve kurbağalar yüzerlerdi, lağım kokusu yerine de mis gibi çiçek kokuları gelirdi dereden.


Neden çiçek kokuları geldiğinin de kanıtı bu resim, çünkü Ankara Asfaltı henüz yeni yeni yapılmakta.
Bu resim çekildikten sadece on yıl sonra resmi dikine kesen bir yol daha gelecek, ve günümüzde ise resmin çekildiği noktada Akasya Acıbadem Alışveriş Merkezi yükselecek.
Tabi yolun altından metro da geçecek.


Son resmimiz ise günümüzde otobüs deposu sayılan ve her daim keşmekeşin yaşanmakta olduğu Beşiktaş Meydanı'ndan henüz Tramvayların geçtiği günlerinin resmiyle bitirelim derim.
Şimdi soruyor ben size, o zamanın İstanbul'unu mu isterdiniz, şimdikini mi?
Her ne kadar o zamanınkini istediğinize emin de olsam günümüzdekine çevireceğinize adım gibi emin olduğum cihetle sorumu geri aldı ben.

Hoş Geldin Kış

Ne kışmış be, saatiyle birlikte bastırıp geldi.
Bir yandan rüzgâr, öte yandan yağmur, diğer yandan da pazartesi.
Siktim senedir pazartesilerini hiç sevmem, hele yağmurlu olursa daha da hiç sevmem, üstelik rüzgârlı olursa hiç mi hiç sevmem.
Onun için siz siz olun fazlama üzerime varmayın.


Neyse ki bu hafta Çarşamba günü Bayram, hem de en büyük bayram.
Ama otobüsler malesef indirimli değil.
Şeker ve kurban bayramlarında toplamda yedi gün zararına çalıştılarsa, neden Cumhuriyet Bayramında da indirimli çalışmazlar?
Yedi gün boyunca indirdiniz, bir gün daha indirseniz gözünüze mi batar?

Mesai Saatları Değişti

Kış Saatinin ilk Pazartesisi hayırlı uğurlu ve bereketli olsun.
Yedi ay boyunca gün ışığından günde birer saat fazla faydalandık.
Şimdi ise artık biraz daha geç kalkabilir ve ayılar gibi kış uykusuna yatabiliriz birazcık.
Ama malesef yapamayacağız bunu, çünkü kış geldi ya bugünden itibaren çalışma saatları günlerin ihtiyaçlarına göre tekrardan düzenlenmesi iktiza ediyor.


Türkiye Büyük Millet Meclisinde 1925 yılında çıkartılan "Günün Yirmidört Saata Taksimine Dair Kanun"a dayalı olarak uygulanan Kış Saati herkesin malûmu dün başlamış bulunmakta.
İşbu vesile ile de kamuda çalışma(ma) saatları sabahleyin 8:00 - 12:00, öğle ise 12:30 - 16:30 olarak uygulanmaya başlayacak.


Gelgelelim bu saatlar özel sektörü kapsamamakta, özeller yine günde en az onar saatlik çalışma koşullarında işçileri köle gibi kullanmaya devam edecekler.
Yaz kışa olan borcunu ödüyor.

26 Ekim 2014

Wellcome Four Eated

Bazı gerçekler vardır, güneş bile balçıkla sıvayamaz.
Akşamki müsabakadan sonra sanırım televizyon biraz komedi filmlerine ağırlık vermeliydi.
Çünkü tarihin kendini bildiği günden beri Galatasaray hiçbir dönem iki müsabaka üst üste dört tane yememiştir.
Sanki yeni başkanları Duygun Yarsuvat'a hoş geldin hediyesi gibi oldu.


Her ne kadar ben Galatasaraylı olmasam dahi üzüntülerini en içten şekilde paylaşıyorum, aynı şeyin yarın bir gün bizim başımıza gelmeyeceği ne malûm?
Biz Fenerbahçe'yiz, acıların takımı diye boşuna zamanında manşet atmadılar.


Vakt-i zamanında Aydın gelip Saraçoğlu'da Fenerbahçe'den puanı alıp gitmedi mi?


Böylece Aydın'da o sezon oynayan sporcuların hayatlarının sonuna kadar anlatacakları hoş bir anı olmuştur.
Biz bunu gördükten sonra hiç gülmeyelim, bunun adı Fotbol, top yuvarlaktır, kimin iki kale direği arasından ve üst direğin altından tamamen kale çizgisini geçeceği belli olmaz.

Gece Elbiseleri

Bu sefer biraz değişiklik yapmak istedi ben.
Çünkü her zaman gündüz dışarı çıkılmaz, ara sıra geceleri de dışarı çıkılır.
Erkekler bilirsiniz, genelde özel gecelerde takım elbiselerle boy gösterirler, bizim olmazsa olmazımızdır ve kaderimizdir.


Genelde geceleri siyah renkli olup aynen üzerimize üniforma gibi yapışır kalırlar.
Üzerlerinde değişikliğe gidebileceğimiz sadece ve sadece iki ayrıntı var, o da gömlek ve kravatın renkleri.


Ha bir de uzun kuyruklu ceketli modelleri var, ama onların da yeri var zamanı var.
Bu yazımda biraz gece kadın modasından örnekler sergileyecek ben size.


Kim demiş ki gece elbiseleri pantolon tarzı olmaz diye? Bence büyük halt etmiş, bunu diyen önce bu resme bir göz atsın.
Her ne kadar paçaları geniş olmasa dahi tam bir üçharfli tarzı, gelgelelim bu elbisenin altında siyah ayakkapları biraz banelious kaçmış.


O yukarıdaki resimde gördüğünüz siyah ayakkapları işbu tulum elbisenin altında daha bir hoş ve asortik dururdu.


İşte güzellik şıklık ve zerafet bu, baştan aşağı mavi mavi masmavi, belki de gözleri de boncuk mavidir, buradan biraz zor da görünmesine rağmen ela gözlülere mavi çok fazlama da olmaz.


Bir de böyle balık tarzı elbiseler vardır, bu elbise nasıl mavi gözlüler için mavi olmalı dediysem yeşil gözlüler için olsun, kapatsın gözlerini kimseler görmesin yalnız kendi için yeşil yeşil.
Tabi bir de yeşil ördek gibi göllere dalmamak gerekir bu kış mevsiminde, varsın düşsünler dillerden dillere ki biri başını alıp gitmiş gurbete.


Gelelim kabarık eteklere, mor öyle bir renktir ki her kadın taşıyamaz, biraz özen göstermek gerekir taşıyabilmek için, netekim herkes mordan hoşlanmaz.
Eğer ciddi bir geceyse elbiseniz gibi geceden mosmor vaziyette ayrılabilirsiniz arkanıza bakamadan.


Pembenin de ayrı bir havası ve albenisi var, ama verdiği mesaj genelde yanlış anlaşılabilir, netekim güller biraz fazlalık olmuş burada.
Resmen altı kaval üstü şişhane, lâkin pembe giyerken dikkât edilmesi gereken konu da gözleri fazlama boyamamak gerekir.


İşte günün şıkkı diyeceğim, gece elbisesi mini olmaz diyenlere kapak olacak.
Çakma sarışın da olsa lâcivert güzel gider, ama çorapsız hiç güzel değil, çok itici.
Ama ayakkapları ve çantayla çok uyumlu olduğunu söyleyebilirim.


Tüm bunların dışında biraz kapalı bir şey olsun diyenlere de bu tarzı önerir ben, en azından omuzlar kapalı olduğu için gittiğiniz bir davette bir erkek tarafından gerekli gereksiz öpülme riskiniz de ortadan kalkar.
Demin pembeyi yerlerden yerlere vurdum ya, bu resim de pembenin itibarının iadesi olsun.