Bu Blogda Ara

Sayfalar

13 Ağustos 2010

Boşnak Börekçi ve Elektrikler

Dünkü aşk kokulu yazıdan sonra karnım acıktı, Ramezan dolayısıyla Dayday Pastahanesi kapalı olunca soluğu bir alt sokaktaki Boşnak Börekçi'de aldım ...


Aldım ama ne aldım?
Poğaçayı :-))
Kaça aldım?
Bir TL, tanesi :-((


Ama tadı da damaklarımda kaldı, kolay kolay gitmez, biraz pahlı ama gerçekten değer buna :-))
Afiyet olsun bana, iki tanesi de :-)

Akşam olmuş tabi, eve dönmüşüm, bir baktım ki kuvve-i elektriyye namevcud :-((
Geçen gün elektrik ihalesi vardı, ve rekor bir fiyatla Boğaziçi Elektrik özelleştirildi, sanki özel değilmiş gibi, ayrıntıları aşağıdaki linkte, ben başka bir şey söyleyeceğim:


Bu kadar para aldınızsa, neden adam gibi elektrik vermiyorsunuz?

Bir konu daha var, sanki İstabnul bölünüyormuş gibi, Avrupa Yakası bir matah yermiş gibi sanki, ya neden Asya Yakası ile birlikte elektriklendirilmiyor veya bir tarafın elektrik ihalesini alan firma neden öteki tarafın elektriğine karış(a)mıyor?
(Bunun şimdilik tek açıklaması PTT alan kodlarında saklı, şimdi her ne kadar Telefonlara PTT bakmıyorsa da 1995 yılında kodları yenilerken tüm illeri birleştirdi fakat İstabnul'u ikiye böldü, bunu da size bir gün deşeceğim)

Elektrik mi?
Saat 21:30 civarlarında yeniden geldi.
Bu arada küçük bir itiraf:
Ama bu havada elektriğin kesilmesi aslinda normal, hatta bu kadar uzun zaman kesilmeden dayanabilmesi bile multşize, çünkü bu kadar klimayı bizim elektrik tesisatı biraz zor kaldırırdı.
Eee, ne yapalım, onlar da haksız sayılmazlar, ellerinden geleni yapıyorlar bizi elektriksiz bırak-ma-mak için.

12 Ağustos 2010

Sıcaktan Bunalmış Bir Yazı

Facebok'ta dolaşıyorum, bir baktım yine damar konular gelmiş gündeme ...
Bu da bugünkü söylemlerim ve izleklerim, beğenmemekte serbestsiniz kanımca:

"Aslinda insanlar seni hayal kırıklığına uğratmıyor, sadece sen yanlış insanlar üzerine hayaller kuruyorsun ... Dostluklar aşklar seni vurmuyor, onların eliyle sen kendini vuruyorsun."

Doğru sözlere ne hacet?
Hayatın kendisi zaten yanılgılar ve deneme yanılma yöntemi değil de nedir?

Çünkü hayatta edindiğimiz tüm tecrübeler yediğimiz ve yemeye devam edeceğimiz kazıkların birleşkesi olduğu hakikati gün gibi aşikar, bu bağlamda eğitimde ter dökmeyen savaşta kan döker.
Hani bir zamanlar hepimizin henüz kırılmayan hayalleri vardıysa, ki bu hayalleri kurarken hepimiz birer ufaklıktık, masumiyetin tüm çıplaklığıyla hayatımızın bir numaralı amaçlarındandı.

Sonra büyüdük (hay büyümez olsaydık) bu sefer de çevremizdeki herkesle ilgili olumlu veya olumsuz, ilgili veya ilgisiz bir sürü duygular ve hayaller gelişti.
O zamanlar hangimiz çevremizdeki güzel bir kıza ya da yakışıklı bir oğlana aşık olmadık acaba?
Tek taraflı veya karşılıklı, hiç fark etmez.
Bu kişi gerçekte imkansızlardan mıydı, o da önemli değil.
Sonuçta bu ilişki kırıldı mı kırılmadı mı?
Hangimiz o günlerdeki "Büyük Aşk"ımızla günümüzde dahi sevgiliyizdir sizce?

Aşktan vaz geçtim, o zamanlar çok samimi ve çok sıkı fıkı olduğumuz kişilerle şimdi hala eskisi gibi olmayı becerebiliyor musunuz?
Ben pek sanmıyorum.
Çünkü geçen zaman insanların aralarındaki ilişkiyi de değiştiriyor, hatta bazen çoğaltsa da çoğu zaman azaltıyor.

Hele günümüzde ...
Eskiden bir illişkiyi ayakta ve canlı tutabilmek zordu.
Ya birbirimize mektup yazacak, sonraları telefon açacak, ya da eğer birbirimize yakınsak ziyaret edecektik. Tüm bunlar hem zahmetli, hem de uzun vadeli bekleyişleri beraberinde getirirdi.

Oysa şimdi?
Önce cep telefonu, sonra bilgisayar, şimdi de I Phone aradaki mesafeleri kaldırdı.
Ama bu sefer de birbirimizin hayatlarını didikleme fırsatını da ayaklarımızın altına kadar serdi.
Bunun yüzünden tüm sırlar gizemini kaybetti, ilişkiler monotonlaştı :-(

Benim görüşüme göre:
Bir ilişkinin canlı kalması için karşınızdaki kişinin bir gizemi olmalı. Her buluşmanızda da bu gizli gizemlerden birini çözmeye çalışmalısınız.
Hani her zaman sorarlar, "Aşkın Tarifi"ni, işte cevabım:

"Aşk karşılıklı gizemdir. Her gün keşfedicek bir yanınızın olması ve her ikinizin de bunu ortaya çıkartabilmek için çabalamanız aşkın gerçek gücünü kanıtlar."
Öyle ya, eğer birini seviyorsanız onu özgür bırakın. Eğer o da sizi seviyorsa zaten size her türlü geri dönecektir.

Bugünlük yazım bu kadar, ama aşk bitmez, yıllarca konuşsak dahi bitmez, çünkü günümüze kadar hiç kimsenin çözemediği bir konuyu tek başıma nasıl çözeceğim?

09 Ağustos 2010

Boğaziçi'ndeki Irmak


Aşağıda okuyacağınız yazı bir kaç zamandır gazetelerde Arka Sayfa Haberleri kategorisinde gördüğümüz bir haberin araştırılmış ve derinleştirilmiş açılımını ifade etmekte ...
Bugün konu yok diyordum, eski bir gazeteyi görünce kendiliğinden çıkıverdi meydana:


---
Karadeniz'in altında bulunan dünyanın tek aktif sualtı nehri, dünyadakilerin tersi yönünde akıyor. İstanbul Boğazı'nın altından Karadeniz'e akan ve yer yer 800 metre genişliğe ulaşan nehrin üzerinde şelaleler bile var.
Karadeniz'in altında büyük bir sualtı nehri keşfedildi. Nehir, Akdeniz'den gelip Karadeniz'in derinliklerine dökülüyor. Bu şimdiye kadar bulunan tek aktif su altı nehri.
Denizin 35 metre derinliğindeki sualtı nehrinde sular hızla ve yüryüzündeki benzerlerinde olduğu gibi akıyor. Bilimadamlarına göre, taşıdığı su itirabiyle dünaynın en büyük altıncı nehri bulundu.


Şelaleler Bile Var
Yer yer 800 metre genişliğe ulaşan ve deniz yatağı boyunca akan nehrin üzerinde kanallar ve şelaleler bile var. Nehir, çok yüksek oranda tuzlu su ve tortu taşıyor.
İngiliz Leeds Üniversitesi uzmanları, ilk kez robot bir denizaltı aracı kullanarak deniz yataklarında bulunan kanallar üzerinde çalıştılar.
Karadeniz'in dibindeki derin kanallar boyunca akan ve suyu oldukça tuzlu olan bu nehir, aynı yeryüzündeki gibi taşkın ovaları yaratıyor.


Nehir Dünyadakilerin Tersi Yönünde Akıyor
Leeds Üniversitesi'nden Dr. Dan Parsons, Sunday Telegraph'a şu açıklamayı yaptı:
"Nehirdeki su etraftaki deniz suyundan daha yoğun, çünkü daha yüksek tuzluluk oranına sahip. Çok fazla çökelti taşıyor.
Nehir, denizin derinliklerindeki düzlükleri aynı yeryüzündeki nehirler gibi katediyor. Derin düzlüklere deniz dünyasının çölleri diyebiliriz. Kanallar, bu çöllerin ihtiyaç duyduğu besin ve diğer bileşenleri taşıyor. Nehir dünyadakilerin tersi yönde akıyor."


Bu keşif, bilimadamlarının derin denizlerde nasıl bir yaşam olduğunu ve karaya yakın, besin açısından zengin sulardan uzaktaki derin okyanuslarda yaşamın nasıl yönetildiğini anlamasını kolaylaştıracak.


Bakanlık: Biz Bunu Zaten Biliyorduk, Yeni Bir Olay Değil Ki

Çevre ve Orman Bakanlığından yapılan yazılı açıklamada, bugün bazı basın yayın organlarında ''İstanbul Boğazı'nda bir nehir aktığı'' ve ''bunun ilk kez yabancılar tarafından tespit edildiği'' haberlerinin yer aldığı belirtildi.
Boğazdaki dip akıntının 1800'li yıllardan beri bilinen bir konu olduğu vurgulanan açıklamada, Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu'nun İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi (İSKİ) Genel Müdürü olduğu dönemde, 1999 yılında ''İstanbul Su Temini, Kanalizasyon ve Drenaj, Atıksu Arıtma ve Uzaklaştırma Master Planı''nın yayımlandığı hatırlatıldı.
Bu master planıyla İstanbul'un içme suyu ve kanalizasyon meselesinin 2040 yılına kadar planlandığı ifade edilen açıklamada, planda İstanbul Boğazı'nda yapılan çalışmaların da yer aldığı bildirildi.
Açıklamada, İSKİ, İstanbul Teknik ve İstanbul üniversitelerinden bilim adamlarının içinde bulunduğu Türk bilim adamlarının, Arar Araştırma Gemisi ile yaptıkları araştırmalarda, Marmara'dan Karadeniz'e, Tuna Nehri kadar debiye sahip alt akıntının olduğunu, Karadeniz'den de Marmara'ya üst akıntının bulunduğunu tespit ettiği belirtildi.
Türk bilim heyetinin bu akıntılardan elektrik üretiminin mümkün olup olmadığı konusunda çalışmalar yaptığı ifade edilen açıklamada, bu çalışma raporlarının İSKİ'de bulunduğu kaydedildi.
Boğazlardaki akıntı durumu ve su kalitesi parametreleri ile kütlesel madde taşınımının 1994'ten beri düzenli olarak ölçüldüğü vurgulanan açıklamada, İSKİ'nin hazırlamış olduğu İstanbul Su ve Kanalizasyon Master Planı'nın tahminlere değil, gerçek ölçüm neticelerine dayandırıldığı bildirildi.
Sahip olduğu su teknolojileri konusunda Türkiye'nin dünyanın ilk üç sırasında yer aldığına işaret edilen açıklamada, boğazdaki alt-üst akıntıyla ilgili konunun, boğaz taşımacılığındaki risklerin ele alındığı, 1 Temmuzda İstanbul'da yapılan ''Tanker ile Petrol Taşımacılığının Marmara–Boğazlar Açısından Çevresel Riskleri ve Bu Risklerin Önlenmesi'' konulu toplantıda Bakan Eroğlu tarafından dile getirildiği belirtildi.
Sonuç olarak Marmara'dan Karadeniz'e doğru akan alt akıntı ile Karadeniz'den Marmara'ya doğru akan üst akıntının ilk kez yabancılar tarafından tespit edilen bir konu olmadığı vurgulanan açıklamada, gazetelerde yer alan haritaların İSKİ Master Planı'nda mevcut olduğuna işaret edildi.
Açıklamada, konunun Türk bilim adamlarının çalışmaları sonucunda İSKİ tarafından 1999'da yayımlanan bilimsel raporlarla tespit edilerek belgelendiği kaydedildi.

 Boğaziçi Hidro Elektrik Santralı Mı Olucak?
Türkiye Jeofizik Kurumu Derneği Onursal Başkanı Prof. Dr. Ahmet Ercan, Marmara Denizi'ndeki dip ve yüzey akıntılarının elektrik enerjisi üretmek ve dinamoları çevirmek için kullanılabileceğini belirterek, ''Boğaziçi büyük bir hidroelektrik santrali haline getirilebilir'' dedi.

Açıklama yapan Ercan, İngiliz bilim adamlarının açıkladığı Akdeniz'den Karadeniz'e doğru akan ve Boğaz'ı kateden bir ''su altı nehri'' araştırmasının yeni olmadığını, bunun Türk bilim adamları tarafından onlarca yıldır bilindiğini söyledi.

Ortalama 8 bin 500 yıl önce buzulların erimesi sonucu Karadeniz'de suların şişerek kendine bir yol oluşturduğunu anlatan Ercan,''O zamanlar bugünkü Boğaz'ın olduğu yerde bir ırmak varmış. Sular o ırmağı açarak önce çağlayanları, sonuçta da bugünkü Boğaz'ı oluşturuyor. Marmara ile Karadeniz arasındaki akıntı başlıyor ve o gün bugündür bu akıntı sürüyor. Biz bunu dip akıntısı olarak kabul ediyoruz. Eski bir ırmağın da izi aynı zamanda. Bu tuzlu su taşıyor. Bu dip akıntılarının varlığını biz onlarca yıldır biliyoruz. Ama madem gündeme geldi, enerji yönünü ele almak çok daha faydalı olur'' diye konuştu.

Ercan, daha önce yapılan jeofizik araştırmalarında Boğaz'ın altından bir nehir geçtiğinin tespit edildiğini, bunun dışında Marmara Denizi içinde denizde yapmış oldukları jeofizik ve teknik araştırmalarda birçok ırmak gördüklerini, bunların hiçbirinin bugün için şaşırtıcı olmadığını söyledi.

Karadeniz'de gördükleri birçok küçük ırmağa hidroelektrik santralleri (HES) yapıldığını anlatan Ercan, şunları kaydetti:

''Marmara'nın kendisi zaten bir HES gibi çalışıyor ama kullanmıyoruz. Sürekli olarak Karadeniz'den Marmara'ya doğru çok hızlı akan bir su var. Akıntı Burnu'na gittiğinizde bir nehirden daha hızlı aktığını görürsünüz. Burada muazzam hızlı akan bir akıntı vardır. Aynı zamanda Marmara'dan Karadeniz'e doğru bir de bunun karşılığı olan ters akıntı vardır. Biz bütün Boğaziçi'ni hidroelektrik santral biçimine dönüştürebiliriz. Buralara konulabilecek dinamolarla, aynı yel değirmenini çeviren mekanizmayı bütün Boğaz boyuna yerleştirdiğinizde muazzam bir elektrik enerji elde edebiliriz.''

Ercan, böyle bir mekanizmadan elde edilecek elektrik enerjisinin bütün Karadeniz'de kurulmuş onlarca hidroelekrik santralinin enerjisinden daha fazla olacağını vurguladı.

Bu santrallerin yüzeye kurabileceği gibi denizin içindeki nehrin bulunduğu yerde tabana da konulabileceğini belirten Ercan, ''Bence İngiliz bilim adamları ile gündeme gelen en önemli konu Marmara ile Karadeniz arasındaki akıntıdan yararlanarak buranın bir hidroelektrik santral biçimine getirilmesidir'' dedi.

''TÜRKİYE'NİN ENERJİ İHTİYACINA BÜYÜK KATKI SAĞLAR''
Ercan, bu konuyu kendisinin 1975'den beri dillendirdiğini, ancak ilgilenilmediğini ifade ederek, ''Boğaziçi'ne onlarca hidroelektrik santral kurulabilir. Bu gerçekleşirse Türkiye Cumhuriyeti'nin enerjisine çok büyük katkı yapılmış olur'' dedi.

Burada bir de tamamen akıntıdan kaynaklanan elektromanyetik enerji bulunduğunu, ancak hiç kullanılmadığına işaret eden Ercan, ikisinin birden yapılmasının Türkiye'nin enerji ihtiyacına büyük katkı sağlayacağını söyledi.

Prof. Dr. Ahmet Ercan, hidroelektrik santrallerinin öncelikle akıntının çok yoğun olduğunu, Akıntı Burnu ile Vaniköy arasına, Üsküdar'a Boğaziçi Köprüsü'nün alt kısımlarına kurulabileceğini ifade ederek, özellikle Boğaziçi Köprüsü altında yüzeydeki akıntı çok fazla, yaklaşık saniyede 3-5 metre arasında olan bu akıntının birçok nehirde bile olmadığına dikkati çekti. Prof. Dr. Ercan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

''Marmara Denizi'ndeki dip ve yüzey akıntıları elektrik enerjisi üretmek ve ve dinamoları çevirmek için kullanılabilir. Boğaziçi büyük bir hidroelektrik santrali haline getirilebilir. Buradan elde edilecek bitip tükenmez bir enerjidir. Yağmurun yağması veya havanın açık veya kapalı olması ile alakalı değildir. Kesintisiz bir enerjidir. Bütün doğu, orta ve batı Karadeniz'de yapılmakta olan hidroelektrik santrallerinin üreteceği enerjiden çok daha fazla enerji ve kesintisiz olarak üretebilir. Maliyet açısından da çok daha ucuz olur.''

Enerji türbinlerinin Boğaz kıyısına yakın konulmasında yarar olduğunu, çünkü Boğaz'da bir taraftan gemi trafiğinin de bulunduğunu vurgulayan Ercan, ancak aşağıya konulacak türbinlerin bütün Boğaz boyunca yerleştirilebileceğini aktardı.

Prof. Dr. Ahmet Ercan, ''İngiliz bilim adamının söylemiş olduğu Marmara'dan Karadeniz'e akan nehrin üzerine bir çok türbin koyabiliriz, bu türbinlerden bedava elektrik enerjisi elde edebiliriz'' diye konuştu.

---


Eee, aklın yolu birdir derler, gerçi bu türbin işi biraz masraflı, ama eminim kısa zamanda kendisini amorti edecektir, yani becerilebilirse yeni bir "Altın Yumurtlıyan Tavuk"umuz olucak demektir.
Bir zaman bunun meyvesini yer, sorna da üç kuruş otuz paraya elin Arap veya Yahudisine peşkeş çekeriz.
Telekom olayını ne çabuk unuttunuz?
Bilmiyorum farkında mısınız ama şuanda telefonlarımız Araplar tarafından dinleniyor da olabilir.