Bu Blogda Ara

Sayfalar

11 Kasım 2017

Mektup Taym

Bugün malesef Atatürk Havalimanından uçak günlüğü paylaşamıyorum yine. Üstelik kendimi de pek iyi hissettiğim de söylenemez. Hava zaten kasvetli, ayrıca bir yerden beklediğim telefon da gelmedi.
İşimiz resmen fallara kaldı, ben ise sinire. Aman siz siz olun birine "Haberleşiriz" sözcüğünü kullanmayın, zira bu söz "Haberleşemeyiz" anlamına geliyor.


Senden bekler hareket
Edemez konuşmaya cesaret
Sen bir adım atsan ona
O on adım gelecek


Tabi tabi gelir, belki de gelirken Jumbo Jet getirir.


Bu kadar zamandır uçak resmi çekmişimdir, üstelik uçağa da binmişimdir, ancak şöyle büyük bir uçakları yakalamak kısmet olmadı. Çünkü bu modeller İstanbul'a ve Türkiye'ye gelmiyorlar.

Gündüz Daha Hızlı İyileşiyoruz

Öncelikle şunu diyeyim kaza geliyorum demez gelince affetmez akacak kan damarda durmaz.
Ancak bu yazımda da okuyacağınız ve çalışkan İngilizlerin her gün yaptığı çeşitli araştırmalardan bugün payımıza düşen üzere gündüz saatlerinde oluşan kesik ve yanık yaraları gece oluşan yaralara göre daha hızlı kapanıyormuş.


Araştırmayı yapan çalışkan uzmanlar bunun nedenini biyolojik saatlere bağlıyorlar.
Bağladıkları teze göre vücut geceleri kendisini dinlenme vaziyetine aldığı için gece vakti açılan yaraların onarımları için hücrelerin tepkileri gündüze oranla daha yavaş oluyormuş.
Bu habere göre sizden ricam geceleri kazalı iş görmemeye çalışın. Böyle tehlikeli işlerinizi gündüz yapın.

Facebok Zayıflıktan Besleniyor

Bu satırları okuyunca iyi ki Facebok'ta artıkım çok zaman geçirmiyorum. Çünkü gerçekten bu Facebok denilen illet insanlardan çaldığı zamanı toplasak sanırım bütün gününü kaplıyor.
Üstelik bunu Facebok'un eskiden yöneticisi olan Sean Parker kendi ağzıyla ve yazısıyla itiraf ediyor.
Gerçekte ben boşuna koskocaman Facebook'a neden "Facebok" (Tek O ile) dediğimi en sonunda biri itiraf etmiş. Önce haberimizin resmini görelim:


Sayın Sean Parker'in açıklaması aynen şöyle:

"Facebok insanların tüm vaktini sitede geçirmesini sağlamak için kuruldu. Facebok insan piskolocisinin zayıflığından besleniyor. Çocukların zihin sağlığını tehlikeye atıyor. İnsanların davranış biçimlerini değiştiriyor. Yarattığı tehlikenin boyutunu şu an ancak Tanrı bilebilir."

Şimdi bu sözleri bir tarafa koyalım ve benim ortaya çıkarttığım gerçekleri yazalım.
İlk olarak 2007 yılında ebemizi ve ilkokul arkadaşlarımızı bulabileceğimizi söyleyerek hayatımıza giren Facebok günümüzde hiç alakası olmayan bir sürü insanla her şeyimizi paylaşan ve özellerimizi bile ortaya döken bir canavara dönüştü.
Çünkü birçoğumuz her özel anımızı Facebok'a koymaktan çekinmiyoruz. Hele de Facebok telefonlarımızın içine girdiği günden sonra bir soruya cevap vermeye hemen ellerimiz telefonlarımıza gidiyor. Sanki akşama cevaplasak karşımızdaki ölecekmiş gibi.
Ayrıca kim neredeymiş ne yapmış ne yemiş ne giymiş gibi meraklarımız da ortaya çıktı.
Ben bazı kişilerin Facebok'a paylaştığı bir iletiyi beğenmedi diye sevgilileriyle ağıza alınmayacak küfürlerle kavga ettiklerini bile gördüm veya okudum.
En basitinden Facebok hatırlatmasa birbirimizin doğum günlerini bile unutuyoruz.
Ben aslında bu Facebok denilen nesne-i şeriften nefret ediyorum, çünkü bu yüzden son birkaç yılda üç tane kâlp kırılması yaşadım. Eğer bazı adam gibi gruplar ve paylaşımlar olmazsa Facebok'umu kapatmayı bile düşünmüyor değilim.
Bazıları bunun için "Adı üstünde sanal dünya" gibi şeyler diyorlar ama bizzat kendileri bu sanal dünyayı ciddiye almaktalar. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu?
Millet için Facebok resmen ilâh oldu, ama bir güzelliği var ki insanın cehâletini de ortaya çıkartıyor. Artık kitap okumuyoruz araştırmıyoruz, doğruyu bulamıyoruz, Facebok'un yazdığını doğru kabul edip ona göre hareket ediyoruz. Toplu taşıma araçlarında milletin elinde telefon, çoğu da Facebok'a bakıyor, sanki çok önemliymiş gibi.

Şimdi bu kadar olumsuz özelliğini görünce ve yaşayınca ben neden Facebok'u seveyim?
Adı üstünde zaten, Facebok.
Dilerim siz de benim bulduğum bu kelime oyununu bulur ve ne demek istediğimi anlarsınız.

Karma Eğitim Şart

Allahtan uzun zamandan beridir kızlar ve erkekler ayrı okullarda okumuyorlar. Zira öyle olsaymış eğitim sistemimiz çökermiş.
Bazı şeyler ancak uzağı ve geleceği görenler sayesinde olurmuş.
Bunu ben söylemiyorum, Hollanda'da bulunan Utrecht Üniversitesi'nin araştırması bize söylüyor.


Efenim tembellik yapmayan ve sürekli araştıran uzmanlar onbeş yaşlarında ikiyüzbin lise öğrencisinin başarılarını tahlil etmişler.
Bu tahlil sonucunda kız öğrenci oranının yüzde altmış olduğu sınıflarda erkek öğrencilerin de derslere dikkâtlerinin diğer sınıflara oranla daha yüksek olduğunu ortaya çıkartmış.
İşte bu da Atatürk'ün yıllar yıllar önce ortaya attığı fikrin doğruluğunu günümüzde doğrulamıyor mu?

İnstegram Güvenlik

Genelde böyle şeylerden pek bahsetmezdi ben. Bu dünyada bazı tipler vardır, yedikleri her nesne-i şerifi İnstegram'a koymamazlık etmezler. Tabi sadece İnstegram değil, buna Facebok veya Twitter de dâhil.
Bazen ben de İnstegram'a bakıyorum, norminâl şeraitte resim bile sayılamayacak gönderiler görmüyor değilim. Benim bildiğim böyle mecralara konulacak resimlerin biraz kâliteli olması gerekir.


İşte burada da hanım kızımız güvenlik kamerasına bile poz vermekte, İnstegram'a konulacak resminin umut dünyası. İşin güzel tarafı hafiften yan durunca resimler daha güzel çıkıyormuş, ben de İnstegram'ın yalancısıyım.

10 Kasım 2017

Londonum

Bu riyakâr ve kasvetle geçen günün ardından biraz değişik bir resimle günü bitirelim derim. İnstegram'da aynen şu yazıyla birlikte sunulmuş:
"London at night Changing to the Holiday Vibe. Tag someone you wanna be with."


Tabi bu arada İngiltere'nin bizden kışın üç yazın iki saat geride olduğunu söylememe gerek bile yok.

Bu Sevda Hiç Bitmez

Her yıl Kasım ayı geldiğinde bizlerin içine inanılmaz bir ayrılığın yıl dönümünün hüznü çöker. Bu ayrılık sıradan iki sevgili sanılan kişilerin ayrılmaları değildir.
Hayatta her ne kadar doğum gibi sevindirici bir şey varsa ölüm gibi hüzünlendirici şeyler de vardır ve ne yazık ki bu da doğanın bir yasasıdır.
Bu yazımda bugüne kadar sizlere hiç bahsetmediğim bir şeyden bahsedeceğim.
Bir adam düşünün, şimdi artık memleketimiz dâhilinde olmayan topraklarda çocukken tarlada karga kovalayan bir çocuğun yıllar sonra büyüyüp yüzyıllardır her tarafta toprak kaybeden bir ulusun makus talihini değiştiren ve bağımsızlığına kavuşturan, bu süre içinde sayısız badireler atlatmayı başaran ve bunları imkânsızlıklar içinde ortaya çıkartan "Adam gibi adam" olan Gazi Mustafa Kemâl Atatürk. Üstelik yukarıdakinin kendisine verdiği sadece elliyedi yıllık ömrüne sığdırdığı okuduğu üçbindokuzyüzdoksanyedi kitap, yazdığı ondört kitap, bugün kullandığımız ve Türkçe'nin bütün seslerini kapsayan yepyeni bir alfabe, bilgi ve eğitimin önemini anlatan başöğretmenden bahsediyorum.
Eğer bugün İzmir'in dağlarında çiçekler açıyorsa, Bodrum sahillerinde nargiliyemizi gönül rahatlığıyla içebiliyorsak, İstanbul'a sorgusuz sualsiz girebiliyorsak bunu "Adam gibi adam"a borçluyuz. Üstelik kendisi bu dünyadan terk-i diyar ederken bütün dünya basını kendisine methiyeler düzdüyse artık söyleyecek sözümüz kalmamış demektir. İşte onlardan biri:


Ancak ben bu kadar derinine inemeyeceğim şimdilik. Sadece günümüz basınından elde ettiğim birkaç resmi paylaşacağım.
İşte günümüz basınından 10 Kasım 2017. Resim aralarına sadece resimdeki yazılarla:


İşte bu yazıdaki resimlerin tamamı bu gazete sayfasından kopyalandı. Tek tek bakalım isterseniz.


Atatürk'ün ölümünün yetmişdokuzuncu yıldönümü nedeniyle saat dokuzu beş geçe tüm yurtta bir dakikalığına hayat durdu. Vatandaşlar Türkiye'nin her köşesinde Ata'sına saygısını sundu.


Bursa'da bir seyyar satıcı Atatürk'e saygı duruşunda bulunurken böyle görüntülendi.


İzmir'de düzenlenen yürüyüşe küçük bir çocuk da ağzında emziğiyle katıldı.


Dokuzu Beş geçe İstanbul Onbeş Temmuz Şehitler Köprüsünde de saygı duruşunda bulunuldu.


İstanbul Kadıköy'de binlerce kişi altıbuçuk kilometrelik "Ata'ya saygı zinciri" oluşturdu.
Ankara - İstanbul seferi yapan Pegasus Hava Yollarına ait uçaktaki yolcular dokuzu beş geçe saygı duruşunda bulundu.


Dolmabahçe Sarayına yürüyüş düzenlendi.
Manisa Soma'da görme engelli Arda Özgür Atatürk'e sevgisini böyle gösterdi.


Bodrum'da bir kişi Atatürk'e saygısını traktörün üstünde gösterdi.


Sivas'ta inşaatta çalışan işçiler de Atatürk'e saygı duruşunda bulundu.


Aynı şekilde Zonguldak'ta bir inşaatta çalışan işçiler de keza.


İstanbul bostancı sahilinde sporcular denizde yelkenler teknelerle saygı duruşunda bulundu.


Van'daki Çalımlı İlkokulundan bir öğrenci de Atatürk'e sevgisini portresine sarılarak gösterdi.


Mersin Tarsus'ta dokuzu beş geçe dünyaya gelen Poyraz Ata bebek.


Bu da uzun zamandır internette dolaşan efsahane resim. Şanlıurfa'da bir lisede yapılmış olan bir İngilizce sınavında verilen Türkçe cevap ve öğretmeninin verdiği not.

"Şu daracık yere şu kıt İngilizcemle koskocaman Atatürk'ü anlatmam olanaksız."

Bu hislerimi de anlatan cümleye bakınca ben daha fazla nasıl anlatabilirim size bu sevgiyi? Ahanda son paylaştığım bonus resme yorum sizlerin.

09 Kasım 2017

Akşam Ve Fal Taym

Artık serin havalar kendini iyiden iyiye hissettirmeye başladı. Havanın serinlemesi bir şey değil bir de erken kararıyor, canımı da o sıkıyor.


Artık o güzel sıcak yaz günleri bitti, hem de bu sefer gerçekten bitti. Pastırma Yazı bile bitti.


Bugün uçak günlüğünü bile paylaşamıyorum, çünkü kameramı alıp resimleri çektiğim yere geldiğimde hava artık iyice kararmıştı. Bu karanlıkta uçağı bu kadar uzak mesafeden yakalamak gerçekten güven özveri tecrübe ister.


Ancak bu sefer Tipitip Falımda ahanda bu geldi.


Parayla olmaz saadet
Aşkı aramaya devam et
Sen o yardan ayrılırsan
Vardır bunda bir keramet


Ne dersiniz, Julia Hanım haklı mı yoksa?

Çocuğunuz Günde İkibuçuk Saat Telefonda

Ben çocukların akıllı telefonlarla kendilerini aptallaştırmalarına karşı olduğumu söylemekle yazıma başlıyorum. Eskiden yani bizim çocukluğumuzda cep telefonu mu vardı?
Bizim eve sabit telefon bile ben onüç yaşımdayken bağlandı, ki o zamanlar telefon sahibi olmak bile meşakkâtliydi. Henüz özelleşmesini bir tarafa koyalım Ptt'den bile ayrılmamış olan Türk Telekom'a telefon isteğinizi dilekçeyle bildirdikten en az altı ay sonra telefon bağlanırdı. O dönemden birkaç yıl öncesi ise bu altı aylık süre en az bir yılı bulurdu. Eski topraklar bunu bilirler.


Ancak günümüzde sabit telefonların resmen miadı doldu, birçok insan artık evinde telefon bulundurmuyor, bulunduranlar da Wayfi için tutuyorsa tutuyor.
Birçok işletme dâhi cep telefonlarıyla iş yapmakta ne yazık ki, buna kargo firmaları dâhil.
Ancak bu yazımdaki konu bu değil, sadece lâf lâfı açtı, ben konumuza döneyim en iyisi.


Şimdi anlatacağım araştırmanın konusu çocukların günde ikibuçuk saate yakın bir zamanını akıllı telefonlarla geçirdikleri zaman.
İngiltereli bazı bilim adamları kendilerini akıllı telefonlarıyla oynamaya vermeyip üşenmemişler araştırmışlar, on yaşından itibaren ergenlerin günde ortalama olarak yüzotuzbeş dakikalarını ki bu da iki saat onbeş dakika ediyor, akıllı telefonlarla oynayıp üstüne de görüntülü konuşmayla zamanlarını harcadıklarını ortaya çıkartmışlar.
Ne yazık ki anneler kendileri işlerini görürken çocukların ellerine telefonu veriyorlar ve onunla oyalanmasını istiyorlar.
Bu günlük geçen zaman toplandığında çocuklar ondört yaşlarına eriştiği zaman hayatlarının yaklaşık altı aylarını akıllı telefonla harcadıklarını gösteriyor.

Alanya Taym

Bu haberi okuyunca keşke Alanya'da olsaydı ben diye içimden geçirmedim değil. Biz burada İstanbul'da soğuktan titremeye hazırlanırken millet Alanya'da deniz giriyor.
Haberimize göre Damlataş Kleopatra ve Keykubat placları dün bayağı bir kalabalıkmış.


Dün bu saatlerde hava sıcaklığı yirmibeş, deniz suyu ise yirmiiki dereceymiş. Nem ise yüzde otuzsekizmiş.
Meteorolojiye göre hava bu hafta sonu da böyle devam edecek ama Pazartesi'den sonra yağmur varmış.

Şampanyalı Peynir

Şarap ve Peynir çiftini bilirdi ben ama bu kadarını da okuyunca biraz şaşırmamak elde değil ama ayakta. Bir ortak yapımla karşı karşıyayız.


Bu sefer konumuz bir araştırma değil, bir yeni icat. İngiliz bir peynirci İtalyan şampanyası ve ahududu ile karıştırılmış peynir üretmiş.
Bu pembe renkli ve krema kıvamında olan peynir ikiyüz gramı yirmiüç liradan satışa sunulmuş.


Artık kahvaltı sofralarımızda şampanyalı peynirimiz de olacak, hazırlansak iyi olur.

06 Kasım 2017

Haftada Dört Saat Kararsızız

Bu yazıma başlamadan önce şunu hatırlatmamda büyük fayda görüyor ben:
En kötü karar bile kararsızlıktan iyidir.
Bakınız bugün haftanın ilk günü, bazen ben de karar vermekte zorlanmaktayım.
Ama bu İngiliz bilim adamları pek kararsız değiller sanırım, bu sefer de karar konusunu dillerine dolamışlar ve bir karar verip kararsızlıklarımızı araştırmışlar.
Gelin hadi haberimize geçelim.


Haberimize göre alışveriş öncesi satın alacağımız ürünlere karar vermek için haftada dört saatimizi harcıyormuşuz.
Bu süre ömrümüze uyarlandığında eğer seksenaltı yaşımıza kadar yaşarsak hayatımızın birbuçuk yılını bu kararı vermek için düşünerek harcadığımızı ortaya koyuyormuş.
Ama internetten bir şey satın almak istiyorsaymışız bu sefer de kaybettiğimiz zaman yirmidokuz dakikalık bir ortalamaya denk geliyormuş.
Ya siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Yorumlarınıza daima açık ben.

05 Kasım 2017

Atatürk Havalimanı Uçak Günlüğü - 5 Kasım 2017

Yeniden uçak avlama resimlerimle karşınızda ben. Kahvem bugün de geldi. Keşke yeniden uçağım gelse, şöyle bir uçağa binip kafamın estiği bir yere yeniden gidebilsem çok güzel olacak sanırım.


Yine Kırmızı Kuyruk'la başlıyoruz, tekerlekler açılmış, sanki avını parçalamaya hazırlanan bir kartal gibi piste kondurmak üzere ışıklarını saçarken.


İşte kuyruk tescilini okumakta çok zorlandığım Kırmızı Kuyruklum havalanmak için komut bekleyen diğer Kırmızı Kuyrukluların arasında yere konmak üzereyken.


Bu da Atatürk Havalimanına gelen sanırım özel bir uçak olmalı, hem tipi hem de görünümü bildiğimiz uçaklara pek benzemiyor.


Bu Kırmızı Kuyruklumuz ise sanki daha bir kartala benziyor, ön taraf biraz şahlanmış ama esasında doğru iniş bu şekilde olur diye biliyor ben.


Ve işte yere kondu. Çünkü uçakların ağırlık merkezleri arka tekerleklerin olduğu yerdedir.


Bu da buradan bilinmeyen bir yere gitmek üzere havalanırken. Tabi ki bugünkü resimlerde inenlerden biri değil, çünkü bir uçak bir havalimanında en az bir saate yakın zaman zarfında bir sonraki uçuş için hazırlık yapılır. Buna yolcuların inip binmesi ve de yakıtının kontrol edilmesi dâhildir.


Bu da Onur Havayollarının uçağı, biraz silik ve biraz da yansımalı.


Ve Onur da yere kondu.


Bu da bizim olmazsa olmazımız olan Emirates Aygır'ı. Yine bugün tam zamanında (18:05) geldi. Ancak bu sefer güzel yakalayamadı ben.


Aslına bakarsanız Aygır'ın bu son resmini paylaşmaya değer görmezdim ama bu bulanıklığı da her zaman bulamazdım açıkçası. Zaten yakında üçüncü havalimanımız açılınca bu resim de bir anı olarak kalacak.

Otomobil Değerinde

Herkes değil ama çoğumuz çocukluğumuzda bisiklet sahibi olmuşuzdur, ama ben ilk bisikletime yirmibeş yaşımda sahip olmuştum. Çünkü büyüklerim bana bir bisikleti çok görmüşlerdi çocukluğum zamanında.
Bu yazımda size dünyanın en pahalı bisikletini tanıtacak ben. Çünkü şu ana kadar bundan daha pahalısını hiçbir yerde görmedim ve okumadım.


İngiliz olan lüks otomobil üreticisi Aston Martin ve Alman bisiklet devi Storck ortaklaşa olarak oldukça ileri teknoloji olan "The Storck F3 Aston Martin Edition" adını verdikleri bir bisiklet üretmişler.
Bu bisiklet karbon fiber malzemeden üretildiği için iskeleti yediyüzseksen gram ağırlığında, diğer bileşenlerini de eklersek toplam ağırlığı ise beşbindokuzyüz gram kadar, yani altı kilo bile değil.
Lâstikleri ise Formula Bir yarış otomobillerinin lâstikleriyle aynı özelliklere sahip.
Ancak sadece yüzyedi adet üretilecek olan bu bisikletin fiyatı ise "Seksenbin Türk Lirası"cık.

Üç Fincanı Böbreğin Dostu

Yazıyı derlemeden önce belirtmeliyim ki bir kahve manyağının sitesindesiniz. Bu kahve var ya kahve, benim yıllar önce yaptığım bir diyette o kadar başarılı olduydu ki anlatamaz ben size.
Bu satırların yazarı günde birkaç fincan kahve içmezse o günü yaşanmamış sayacak kadar kahve delisidir.


Bugün kahvenin bir faydası daha çıktı ortaya. Aslında çoğumuzun bildiği bir gerçeğin farklı bir boyutunu Portekiz'deki bilim adamları oniki yıl boyunca tembellik yapmamışlar ve araştırmalarına konu etmişler.
Bu araştırmanın sonucunda da kronik böbrek hastalarına günde üç fincan kahve içmelerini önermişler.


Bu kadar uzun süren araştırmanın sonucunda kahve içen böbrek hastalarının yaşam süresi yüzde oniki ilâ yirmiiki oranında yükseldiğini ortaya çıkartmışlar.
Demek ki ben boşuna "Kahve Candır" demiyormuşum. Sizlere de tavsiye ediyorum, ara sıra da olsa kahve içmemezlik etmeyin.

Diş Fırçalamak Artık Üç Saniye

Malesef dişlerimize pek iyi baktığımız söylenemez. Buna ne yazık ki ben de dâhilim.
Sebeplerinden biri de macunlarının içinde ne olduğunu pek de bilmememiz, dişleri fırçaladığımız zaman hissettiğimiz bulantı, gerekli gereksiz şeker tüketmemiz gibi şeyler.
Diş doktorları da dişlerimizi en az üç dakika boyunca macunla ve fırçayla fırçalamamamızı öğütlüyorlar.
Şimdi paylaşacağım haber ise İtalya'dan geldi.


İtalya'da mühendisler akıllı bir diş fırçası geliştirmişler. Bu fırça sayesinde dişlerimizi sadece üç saniyede fırçalayabilecekmişiz.
İnşallah bu fırça dişlerimizi fırçaladıktan sonraki bulantıyı hissetmemize sebep olmaz.

Fotoğraf Kuyruğu

Bu yazımda sizi Norveç'e götürecek ben.
Hordaland'da bulunan Trolltunga Norveç'in en önemli turistik noktalarından biri. Bu muhteşem uçurum altıyüzdört metre yükseklikte.


Her gün Norveç'i ziyaret eden misafirler bu doğa harikası uçurumda resim çekilmek için altı saat boyunca dağa tırmanıyorlar ve bir poz için üç saat kuyruk bekliyorlar.


İnternette sıklıkla kullanılan uçurum resminin Trolltunga'ya ait olduğunun ispatıdır bu haber.
Baksanıza ne kadar güzel bir manzara değil mi?